Oda loştu, iplerin çıtırtısı ve derin nefesler arasında bir gerilim sarkıyordu. İki güzellik, tenleri terden parlarken birbirlerine sinsice yaklaşıyordu. İlk dokunuşta ipin sertliğiyle enselerinden sımsıkı kavruldular; bu, sadece bedenleri değil iradeleri üzerinde de hükmetmenin işaretiydi. Parmaklar incecik ipleri çekiyor, bedenleri kaçınılmaz şekilde birbirine dolanıyordu. Gözler kıskanç ateşlerle doluydu; bu oyunda kim üstün çıkacaktı?
İplerin gerilmesiyle her hareket daha da saldırganlaşıyordu. Birinin kalçası diğerinin elleri altında esniyor, sertçe sıkışıyor; amcıkları ve yaraklarıyla oynanan bu dansta acıyla zevk birbirine karışıyordu. Sesler yükseliyor, boğuk iniltiler ve keskin nefes alışlar odanın içinde yankılanıyordu. Kadınlardan biri sertçe diğerinin göğsüne dayandı; elleriyle buruş buruş ipleri çekip gerdirirken, karşısındakini adeta kodlamaya devam ediyordu.
Aniden bir hareketle ipler çözüldü, ama bu özgürlük kısa sürdü; kökleme hızlandı, mahrem yerlerindeki her darbede acı ile zevk iç içe geçiyordu. Kalçalar ritmik bir şekilde yukarı aşağı inip kalkıyor; derin köklemeyle birlikte amcıkların ıslanması artıyor, ağızlar tükrükle doluyor ve diller birbiriyle savaşıyordu. İplerle yapılan bu sert sikişte sınırlar zorlanıyor, boyun eğmek ya da direnmek tamamen artık lüzumsuzdu.
Bedenler iyice hararetlendiğinde kirli sözler havada uçuşuyor; “Daha sert,” fısıltıları yankılanıyordu. Son hamlede tüm kontrol elden çıktı; kadınlardan biri tek seferde infilak ettiğinde sesi duvarları titretti. Sikiş sertleşti, son damla sıcaklığını bırakırken iplerin karnına bastırdığı tenler titriyordu. Bu kabile gibi geçen anlarda her şey çıplak gerçekliğiyle açığa çıktı: acıdan hazza uzanan o yoğun anlara hapsolmuş çıplak bedenler…